Ad Code

✍️ Yaşamak, başarılı bir saçmalama operasyonudur!

İşsiz Bir Adamın Güncesi

 İnsanlık O Faturaları İcat Etmeyecekti


İnsan işsiz kalmaya görsün, neler düşünüyor neler. Yazıyorsun internete: "Evden nasıl para kazanılır?" Sanki işe yarar bir yolu olmadığını hala anlamamış gibi. Peki, neden evden? En güvenli liman orası da ondan. Dışarıda türlü biçimlerde örseliyorlar insanı. Yine örselenmeye niyetlisin de önce yeni bir iş tezgahına yatırman gerek kendini. Size bildiğiniz şeyleri anlatacak değilim. İnsanlık o faturaları icat etmeyecekti...

Ne yalan söyleyeyim yine de rahatlamadım değil. Yıllarını, ya bir gün işsiz kalırsam, diye heba ederken günün birinde korkuların gerçekleşiveriyor. Korkacak bir şey kalmayınca da arsız bir rehavet çöküyor üstüne. Sonra yine faturaları düşünüyorsun.

Böyle zamanlarda kendi kabuğunuza çekilmeyin, diyorlar. Dik durun, sosyal olun, iş arayın... işsiz kalıp da parklarda kuşları izlemeyen var mıdır? Hüzün ve keyif karışımı bir şey. İçinde merhametli ihtiyarların yaşadığı bir parkta insanın güvercin olası geliyor. Bayat güvercinlerden. Bu da mı güvenli liman yoksa? Kimseyle görüşesin yok. Yuvasına çekilmiş uyuşuk kaplumbağalar gibisin...

Son on beş yıldır aralıksız çalıştım. Bilmem ki bunca çalışmak akıl kârı mıydı! Elde ne var? Eli bollaştıracak yatırımcı kafası olmadığı kesin. İşsiz kaldığında bir kenarda seni altı ay boyunca idare edecek bir ihtiyat akçesi olması gerektiğini plana dahil edeli iki ay oldu. Tam da çözmüştüm işi. Yüzyılın finans dehalarından Graham'ı, öğrencisi Buffet'ı, Fisher'ı, David Dodd'u, Charlie Munger'ı, Klarmen'i keşfetmiş, yedi ay boyunca kitaplarını okumuş ve finansal özgürlük için gereken parayı tam olarak hesaplanmıştım: 33.430 Dolar. Evet, bana gereken para buydu. Bu paraya ev bile etmediğinin farkındayım. Ama niyetim ne ev almak ne de o parayı ölene kadar yemek. Zengin kafasıyla fakir kafasının nasıl çalıştığını anlamak için kırk yıl beklemem gerekliymiş.

Geçen gün birlikte kovulduğumuz arkadaşımın annesi diyor ki: "Siz sekiz yıl boyunca boşuna hırpaladınız kendinizi. Bir yerde bir yıldan uzun süre çalışmayacaksın." Hiç de işkolik olduğum söylenemez ama sekiz yıl aynı iş yerinde çalışmış olmam ne kadar korkak olduğumu gösteriyor! Faturalar sonucu değiştirmiyor ne yazık ki. Verdiğiniz tavizleri düşünsenize! Aç kalmamak için kaç kez susmak zorunda kaldığınızı. Şimdi işsiz olduğun düşünülürse pek de işe yaramamış gibi görünüyor.

Bu satırları, kovulduğumun ertesi günü başladığım iş yerinden yazıyorum. İş buldum diye hemen hayal kırıklığına uğramayın. Bugün ikinci günüm ve yarın sabah burada olmayı düşünmüyorum. Neden mi? Belki kendime güvenim gelmiş de kanım bitlenmiştir. Yarın muhtemelen yine işsiz kalacağım. Evle iş yerinin arası tam tamına iki saat on beş dakika. Üstelik her şey zihnime o kadar yabancı ki; koşullar, insanlar, patron, mutfaktaki taze çaydanlık, şirketin logosu... Beynimde tehlike çanları çalıyor. Stres altındasın ve kendini hiç de güvende hissetmiyorsun. Belki de acilen parka dönmeli...

Bu sabah personel müdürü beni çağırdı. Baştan ayağı kibir abidesi! "Ta Mamak'tan buraya gelmek zor olmayacak mı?" diye soruyor. Nedense bu soruda samimiyete dair zerre emare yok. "Şimdilik bir sorun yok ama birkaç hafta deneyeceğim." diyorum. "Bizde deneme süresi yok." dedi. "Biz burada yatırım yapıyoruz." İnsan olmalı yatırdıkları! Yirmi yıl boyunca üç kuruşa köle gibi çalışıp kıvam tutacak işçileri bulmaya çalışıyoruz, dese isabet olurdu.

Zoruna gitmiş. Beni oraya gönderen taşeron şirketi arayarak: "Sizin personel bizi deneyecekmiş." diyesiymiş. Bunun nesine takıldı anlamadım. Zira karşılıklı rızaya dayanmayan her iş tecavüze girer. Acıdık da iş verdik köpeğe, der gibi bir şey oldu bu iş.

İnsan bir işe yeni başlayınca diline kuvvet geliyor canım. Çünkü kapı hala çok yakın. Eski iş yerinde sekiz yıl çalıştığımı söylemiştim. Dile kolay. İnsan zamanla işine, iş yerine, iş arkadaşlarına bağlanmaya başlıyor. Bağlılık ne kadar derinleşirse korkular o derece büyüyor. Bir türlü ayrılamıyorsun. Al bunu nereye bağlasan bağla.

Bilmiyorum. Tüm bunları biraz düşünmem gerek. İşsizlikten daha önemli sıkıntılarım var. Yorgun hissediyorum. Belki biraz dinlenmeye ihtiyacım vardır. Kafa yorgunluğu hiçbir şeye benzemiyor. Yine iş bulunur. Belki her şey üst üste geldiği içindir. Hayatımda hiç bu kadar kaybolmuş hissetmemiştim. Yalnızca bir defa. On dört yıl önce bir haziran sabahı...

İşin ilginç yanı, bu sefer uyumak ve hissizleşmek istemiyorum. İstediğim şey uzun bir yolculuğa çıkmak. Bir daha asla faturaları düşünmeden. Mutlu ve kendinden emin... Galiba benim bir olay örgüsüne ihtiyacım var. Koşulların duygusal gelgitleri ters tepti bu sefer. Aklıma kimin uydurduğu belli olmayan o dizeler geliyor: "Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir." Otuz sezonluk sıkıcı bir diziye final gelmiş gibi!


Günay Aktürk 


Yorum Gönder

0 Yorumlar

Close Menu